Suudi'de ahlaksız eğlenceler: Krallık dindar imajını neden terk ediyor?
Suudi Arabistan'da son yıllarda artan konserler ve kültürel etkinlikler, "Vizyon 2030" kapsamında toplumun kimliğini dönüştürme çabası olarak yorumlanıyor. Değişim, özgürlük mü yoksa dayatılan sekülerleşme mi tartışmalarını beraberinde getiriyor.

Suudi Arabistan, son yıllarda köklü toplumsal ve kültürel dönüşümler yaşıyor. Önceden hayal dahi edilemeyecek yüksek sesli konserler, karma etkinlikler, dans partileri, Batılı müzik grupları ve dünya çapında kadın sanatçıların sahne aldığı gösteriler artık ülkenin dört bir yanında resmi organizasyonlarla ve hükümetin medya desteğiyle yaygın hale geldi. Bu değişimin başını ise Veliaht Prens Muhammed bin Selman’ın “Vizyon 2030” projesi çekiyor.
Muhafazakâr İmgeden Modern Görünüme: Dönüşüm mü, Aşındırma mı?
On yıllar boyunca dini muhafazakârlığıyla tanınan Suudi Arabistan'da, cinsiyetler arası sıkı ayrım, sinema yasağı ve konserlerin yokluğu gibi kurallar hâkimdi. Ancak son birkaç yılda bu geleneksel yapı hızlıca değişti. Dindar söylemlerin yerini, eğlence ve Batı kültürüne açılım vurgusu taşıyan liberal bir yaklaşım aldı.
Destekleyenler, bu açılımın "aşırılıkla mücadele", "dünya ile bütünleşme" ve gençlerin doğal bir yaşam sürmesini sağlama amacı taşıdığını savunuyor. Ancak gerçekler, bu dönüşümün arkasında Veliaht Prens’in kendi çıkarlarını önceleyen bir yönlendirme olduğunu ortaya koyuyor.
Eleştirmenler ise bu süreci toplumun hazır olmadığı bir “zorunlu sekülerleşme” olarak değerlendiriyor. Değişimin yukarıdan aşağıya, toplumsal mutabakat olmadan ve dini-kültürel yapılar dikkate alınmadan uygulanmasının kimlik erozyonuna yol açtığını savunuyorlar.
Eğlence Bir Araç mı?
Bu köklü dönüşüm sadece kültürel bir atılım değil, aynı zamanda siyasi bir araç olarak da işlev görüyor. İnsan hakları ihlalleri, ifade özgürlüğü kısıtlamaları ve düşünürlerin tutuklanması gibi hassas konular üzerindeki dikkat dağıtılıyor. Eğlence, aynı zamanda halkla devlet arasındaki ilişkiyi yeniden tanımlama çabasının bir parçası. Halk, konserler ve festivallerle meşgul edilirken, siyaset ve kamu meselelerine olan ilgisi azaltılıyor.
Gözlemciler, camilerde hoparlörlerin sadece ezanla sınırlanması gibi kararların, dini kamusal alandan çekme stratejisinin parçası olduğunu belirtiyor. Suudi sistemi, Batılı değerlerle uyumlu, piyasaya açık ve “yeni nesil” sadık bir vatandaş profili oluşturmaya çalışıyor.
Ayrıca, gazeteci Cemal Kaşıkçı cinayeti ve hak ihlalleri gibi olaylarla bozulan imajı düzeltmek ve Batı ile ilişkileri yeniden kurmak için de bu reformlar bir “koz” olarak kullanılıyor. Veliaht Prens’in iktidarını sağlamlaştırma çabasının da bu kültürel açılımın temel motivasyonlarından biri olduğu düşünülüyor.
Kimlik Krizi ve Gelecek Endişesi
Bu hızlı değişim karşısında Suudi toplumu hassas bir yol ayrımında duruyor. Bir yanda özgürlük isteyen genç bir kuşak, diğer yanda yıllardır benimsediği muhafazakâr değerleri savunan geniş bir kesim var. Dengeden uzak bu süreç, toplumda derin ayrışmalara ve potansiyel sosyal çatışmalara yol açabilir.
“Biz kimiz?” sorusu, artık Suudi Arabistan’da en temel kimlik tartışmalarından biri haline geldi. Her yeni konser, her yeni karar bu soruyu daha da büyütüyor.
Toplum, dini ve kültürel kimliğini kaybetmeden modernleşebilir mi? Kültürel açılım, baskı ve sansürle birlikte mi gelir? İki kutsal mabedi barındıran bu ülke, milyarları eğlenceye harcarken İslam dünyasına manevi liderlik iddiasını sürdürebilir mi?
Bu soruların cevabı, yalnızca Suudi Arabistan’ın değil, tüm İslam dünyasının geleceğini ilgilendiriyor.
Kaynak: thelenspost.com