Savaş uzarsa siyonist İsrail rejimi dayanabilir mi?

İran ve siyonist rejim arasında patlak veren doğrudan çatışmalar yeni bir askeri ve siyasi dengeyi beraberinde getirirken, uzmanlar uzun sürecek bir savaşta siyonist rejimin dayanıklılığının ciddi şekilde test edileceğini vurguluyor.

Savaş uzarsa siyonist İsrail rejimi dayanabilir mi?

İran ile siyonist rejim arasında bölgeyi sarsan son büyük çatışma, askeri anlamda dengelerin yeniden kurulduğu bir aşamaya girmiş durumda.

Siyonist rejimin gerçekleştirdiği geniş çaplı saldırılar, İran'ın bazı stratejik askeri noktalarını hedef alarak hava savunma sistemlerinde geçici bir zafiyet oluşturdu. Ayrıca üst düzey askeri komutanlar da bu saldırılarda suikastla şehit edildi. Amaç açıktı: İran’ı köşeye sıkıştırmak, masaya güçlü oturmak.

Ancak Tahran’ın yanıtı gecikmedi. İran’ın Tel Aviv dahil olmak üzere siyonist rejimin merkezine uzanan yoğun ve hassas saldırıları, sadece bir misilleme değil; aynı zamanda caydırıcı bir strateji olarak da dikkat çekti. İran bu saldırılarla, aldığı darbeye rağmen inisiyatifi elinde tuttuğunu gösterdi.

İran yönetimi sadece askeri olarak değil, teknolojik olarak da hızlı bir toparlanma sergiledi. Sekiz saat gibi kısa bir sürede radar sistemlerini yeniden organize etti, yedek savunma birimlerini devreye soktu ve fırlatma/önleme protokollerini güncelledi. Bu da siyonist rejimin derin İran hedeflerini tekrar vurma ihtimalini önemli ölçüde zorlaştırdı.

Şimdi kritik soru şu: Eğer bu çatışma uzun süre devam ederse, siyonist rejim bunu kaldırabilir mi? İran saldırılarını yoğunlaştırarak Tel Aviv’e her gün roket atarsa, siyonist rejimin iç kamuoyunda oluşacak baskıya, uluslararası izolasyona ve ekonomik yıkıma ne kadar dayanabileceği şüpheli. Özellikle içte artan tepkiler ve Batı başkentlerinde büyüyen endişe, işgalci rejimi köşeye sıkıştırıyor.

Siyonist rejim şu an iki yol ayrımında: Ya saldırıları artırarak İran’a diz çöktürmeye çalışacak ya da dayanma gücü tükenmeden bir tür anlaşma arayışına girecek. Fakat sahadaki gerçekler, İran’ın ilk saldırı dalgasını başarıyla savuşturduğunu ve daha etkili bir savunma-hücum stratejisine geçtiğini gösteriyor.

Görünen o ki, savaş bundan sonra yalnızca füzelerle değil, diplomasiyle de yürütülecek.