Rusya-Çin ilişkilerinde "temkinli ortaklık" dönemi
Putin ve Şi arasındaki son görüşme, Moskova ile Pekin'in kısa vadeli çıkarların ötesinde uzun vadeli stratejik bir ortaklık geliştirme iradesini ortaya koyuyor.

Çin Devlet Başkanı Şi Cinping'in Moskova ziyareti küresel siyaset ve ekonomideki belirsizliklerin devam ettiği ancak küresel aktörlerin belirli bir stratejik rekabet üzerinden bu süreci etkilemeye çalıştığı bir dönemde gerçekleşti. Rusya-Ukrayna Savaşı'nın üçüncü yılına girmesi, ABD-Çin arasında ekonomik ve ticari görüşmelerinin devam etmesi, Orta Doğu’da büyük jeopolitik dönüşüm beklentisi ve küresel ekonomik düzensizlikler zirvenin zamanlamasını stratejik açıdan dikkat çekici kılıyor.
Ziyaretin stratejik önemi
Sembolik içeriği ve medyatik görünümü açısından oldukça coşkulu görünen bu ziyaret her iki taraf için de büyük bir küresel dönüşüm süreci içinde gerçekleşti. Moskova’da 80. Zafer Günü kutlamalarına 10 yılın ardından ikinci kez katılan Şi, 80 yıl sonra her iki ülkenin farklı düzey ve içeriklerde de olsa benzer bir mücadele içinde olmaları gerektiğini vurguladı. Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Şi'yi "sevgili dostum" olarak nitelendirerek, iki ülkenin "çelikten dostlar" olduğunu ve ABD'nin "çifte çevreleme" politikasına karşı birlikte duracaklarını belirtti.
Çin’in küresel düzen vizyonunu Batı merkezli yapılara alternatif kurumlar aracılığıyla inşa etmeye çalıştığı bir dönemde, Rusya ile geliştirilen bu yeni ortaklık biçimi, Washington’a açık bir mesaj niteliği taşıyor. ABD-Çin arasındaki stratejik rekabet ve Rusya’ya uygulanan yaptırımlar, bu iki aktörü daha sıkı bir işbirliğine yöneltti. Bu bağlamda, görüşme yalnızca ikili ilişkileri değil, aynı zamanda mevcut küresel güç mimarisini de doğrudan etkileyen bir hamle olarak okunurken diğer yandan ABD’nin bu ilişki biçimini etkileyecek müdahaleleri de beklenmektedir.
Putin ve Şi arasındaki son görüşme, Moskova ile Pekin’in kısa vadeli çıkarların ötesinde uzun vadeli stratejik bir ortaklık geliştirme iradesini ortaya koyuyor. İki ülke arasında enerji, ticaret, finans ve savunma alanlarında imzalanan anlaşmalar, bu ortaklığın kapsamını genişletiyor. Ayrıca Zafer Günü geçidinde Çin askerlerinin Rus birlikleriyle birlikte yürümesi gibi sembolik düzeydeki jestler, bu ilişkideki siyasi uyumu güçlendiriyor. Ancak iki ülkenin birbirine sadece ihtiyaç anında değil, küresel vizyonu da örtüşen ortaklar haline gelip gelmediği ise hala oldukça tartışmalıdır.
Ortaklıktan temkin siyasetine
Moskova'da 8 Mayıs'ta gerçekleşen Putin ve Şi görüşmesinden bir gün önce Şi, Rus medyası için kaleme aldığı makalenin büyük bir kısmında İkinci Dünya Savaşı’nda Sovyetler Birliği ve Çin Komünist Partisinin Alman ve Japon faşizmlerine karşı nasıl ortak bir anlayışla mücadele ettiklerini anlattı. Putin ise görüşme sonrası yaptığı açıklamada tarihsel analojilerden ve ortak düşmandan daha çok ekonomik çıkarlara vurgu yaptı.
Rusya artık ekonomik, siyasi ve askeri maliyetini karşılamakta güçlük çektiği Ukrayna savaşını sürdürmek istemiyor. Ancak olası bir ateşkes ve barış sürecinde vereceği tavizin boyutunu da kabullenmek istemiyor. Büyük ihtimalle bu taviz Rusya’nın yeni bir jeopolitik konumlanma yapmasını gerektirebilir.
Benzer bir süreç Çin açısından da geçerli. Kovid-19 sonrasında her ne kadar ekonomik toparlanma eğilimi olsa da Çin, devasa nüfusu ve kalkınma projeleri için sürdürülebilir ekonomik büyüme hedeflerine ulaşamadı. Küresel ekonomik ve jeopolitik istikrarsızlıkların da etkili olduğu bu sürecin sonunda Donald Trump’ın yeniden ABD Başkanı seçilmesi Çin’i de Rusya’ya benzer bir yeniden kalibrasyon sürecine soktu.
Perşembe günü İstanbul’da gerçekleşecek Rusya-Ukrayna görüşmeleri öncesinde gerçekleşen bu ziyaret, her iki ülkenin de "temkinli ortaklık" ilişkisinin temkin tarafının ağır bastığını gösteriyor.
Temkinli ortaklığın sınırları
İki ülke arasında son 10 yılda daha da belirginleşen ortak ABD karşıtlığı ve çok kutuplu dünya düzenine dair ortak kanaatler ile gelişen ilişkilerin bazı sınırlarının olduğu da bir gerçektir. Her ne kadar tarihsel gelişmelerde belirli bir ortak perspektif olsa da soğuk savaş dönemindeki ulusal çıkar ve öncelikler Sovyetler Birliği ile Çin’i ayrı noktalara taşıdı.
Bugün de benzer bir dönemden geçiyoruz. Yeni bir soğuk savaş olmasa da ABD’ye karşı birleşmiş yeni bir cephe izlenimini ortadan kaldıracak gelişmeler ortaya çıkabilir. Özellikle bu hafta Rusya-Ukrayna müzakerelerinin başlayacak olması Trump-Putin arasındaki görüşmelerin nihai olmasa da bir sonuca doğru evrildiğini gösteriyor.
Diğer yandan ABD-Çin ticari ve ekonomik görüşmelerinden çıkacak olumlu açıklamalar Rusya-Çin ilişkilerini ABD’ye nazaran ikincil bir konuma doğru sürükleyebilir. Dolayısıyla iki ülke arasındaki ilişkiler ortak tehdit olarak tanımlanan ABD’nin inisiyatifi ile şekillenmeye çok açık bir şekilde ilerlemektedir.
Türkiye açısından bakıldığında, Rusya-Çin ilişkileri hem dikkatle izlenmesi gereken hem de yeni diplomatik açılımlara zemin sunabilecek bir süreci işaret ediyor. Çin’in Orta Doğu’daki temkinli ama istikrarlı yükselişi, Rusya’nın ise son dönemde Suriye başta olmak üzere askeri ve diplomatik etkinliğinin azalması, Türkiye’nin çok yönlü dış politika yaklaşımına yeni parametreler ekliyor.
Bu gelişmelerin Türkiye’nin Avrasya ve Orta Doğu eksenindeki denge arayışlarını doğrudan etkilemesi muhtemel. Özellikle enerji güvenliği, ticaret rotaları ve bölgesel güvenlik mimarileri konularında Ankara’nın yeni manevra alanları üretmesi gerekebilir.