Gazze’ye açlık, İsrail’e yalnızlık: Siyonist Netanyahu ne hedefliyor?

Netanyahu, uluslararası tepkilere ve artan yalnızlığa rağmen Gazze halkını aç bırakma politikasını sürdürüyor. Bu strateji, hem iç siyasette hem de Hamas’a karşı baskı aracı olarak görülürken, İşgalci İsrail’e küresel tepkiler hızla artıyor.

Gazze’ye açlık, İsrail’e yalnızlık: Siyonist Netanyahu ne hedefliyor?

Binyamin Netanyahu liderliğindeki işgal hükümeti, uluslararası topluma karşı açık bir meydan okuma stratejisi izliyor. Bu strateji, “Kimse bizi sevmiyor ama umurumuzda değil” anlayışı üzerine kurulu ve İngiliz futbol kulübü Millwall taraftarlarıyla özdeşleşen bu slogan, bugün tehlikeli biçimde bir İsrail siyasi doktrinine dönüşmüş durumda. Ancak geçmişte “direnç” ya da “uluslararası baskıya boyun eğmeme” olarak sunulan bu tutum, artık İşgalci İsrail için ağır bir yüke dönüşüyor. Özellikle Gazze’de sivillere karşı aç bırakma politikasının bir savaş suçu olarak giderek daha fazla kınanması, bu stratejinin iflas ettiğini gösteriyor.

Geçtiğimiz hafta diplomasi sahnesinde dikkat çekici gelişmeler yaşandı. İngiltere’de Keir Starmer, Filistin devletini tanımaya hazırlandıklarını açıkladı. Fransa ve ardından Kanada da benzer açıklamalarda bulundu. Böylece G7 ülkeleri arasında üç ülke, Filistin’i tanıyan 140'tan fazla Birleşmiş Milletler üyesine katılmış oldu. İsrail muhalefetinin yıllardır uyardığı bu “diplomatik tsunami” gerçeğe dönüşürken, Siyonist İsrail yetkilileri tepki olarak küçümseyici ve alaycı açıklamalar yaptı. Kudüs Belediye Başkan Yardımcısı, İngiltere’nin kararını “anlamsız bir gürültü” olarak nitelendirirken, İşgalci İsrail’in Kanada Büyükelçisi ise bu süreci “çarpıtılmış bir baskı kampanyası” olarak değerlendirdi.

Ancak bu dışa dönük meydan okumaya rağmen, Netanyahu’nun artan bir izolasyon korkusu taşıdığına dair güçlü işaretler var. New York'ta 125 ülkenin katılımıyla düzenlenen özel bir konferansta, iki devletli çözümün yeniden canlandırılması çağrısı yapıldı. Konferansın sonuç bildirgesi, başta Suudi Arabistan, Mısır ve Katar olmak üzere önemli Arap ülkelerinin, 7 Ekim 2023’te Hamas tarafından düzenlenen saldırıları açıkça kınadığını ve Hamas’ın silah bırakıp Gazze üzerindeki kontrolünü Filistin yönetimine devretmesini talep ettiğini ortaya koydu.

Bu gelişmeler, Netanyahu’nun iddia ettiği gibi “teröre ödül” değil, tam aksine Hamas’ın etkisini kırmayı amaçlayan ve Filistin devletini yeniden meşrulaştırmaya çalışan siyasi adımlar olarak değerlendiriliyor. Zira Netanyahu'nun savunduğu gibi Filistin’in devlet olarak tanınmasının ertelenmesi, aslında Hamas’ın işine gelen bir durum olabilir. Çünkü bu gecikme, siyasi çözüm yollarının tıkanmasına zemin hazırlıyor.

Ancak bazı kesimler, söz konusu tanımaların sembolik olmaktan öteye geçmediğini ve Batı’nın sahadaki vahşeti durdurmakta aciz kaldığını düşünüyor. Gazze’de hâlen yardımlar ya çok sınırlı ölçüde ulaşıyor ya da hava yoluyla atıldığında, yardıma ulaşmaya çalışan sivillerin ölümüne neden oluyor. İşgalci İsrail’in Gazze’deki tarım ve su altyapısını sistematik biçimde yok etmesi, insani yardım çabalarını birer göstermelik şov haline getiriyor.

Netanyahu ise tüm bu uluslararası baskılara rağmen stratejisini, ABD’deki Cumhuriyetçi Parti’nin desteğine yaslanarak sürdürmeye çalışıyor. Ancak bu destek de artık sorgulanıyor. Parti içinden ilk kez Marjorie Taylor Greene gibi isimler, İşgalci İsrail’in Gazze’de soykırım işlediğini açıkça dile getiriyor. Bu durum, Amerikan sağında bile İsrail’e yönelik eleştirilerin artabileceğini gösteriyor.

Siyonist İsrail toplumunda da Netanyahu’nun politikalarının bedeli daha fazla hissedilmeye başlandı. Örneğin Yunanistan’da İsrailli siyonist turistlere yönelik tutumlar bile, dünya kamuoyunun İşgalci İsrail’e bakışındaki değişimi gösteren semboller hâline geldi. İsrailli yetkililerin öfkeyle dile getirdiği “umursamıyoruz” söylemleri ise aslında artan kaygının bir yansıması.

Sonuç olarak, Netanyahu’nun aç bırakma ve kitlesel öldürme yoluyla “fiili durum” yaratma çabası artık Batı’nın tam desteğini görmüyor. Katliamlar sürse de, İşgalci İsrail’in yıllardır sahip olduğu diplomatik ve siyasi dokunulmazlık zemin kaybediyor. Bu gerçek, Netanyahu’nun meydan okumalarla daha fazla görmezden gelebileceği bir durum olmaktan çıkıyor.

Kaynak: thelenspost.com