Her ay bir pay / İbrahim Kızar
Devletlerin yetersiz kaldığı krizlerde sorumluluk sivil topluma, özellikle hayır kurumlarına düşüyor. Müslüman, imkânı ölçüsünde infak etmeli; çünkü “Her ay, hayır kurumlarına bir pay” artık bir tercih değil, ilahi bir zorunluluktur.
Devletlerin görevlerini yerine getirmedikleri, getiremedikleri ya da gerektiği gibi yapmadıkları durumlarda sivil toplum kuruluşlarına, özellikle de hayır kurumlarına büyük görevler düşmektedir. Herkesin kabul ettiği gibi, hayır kurumları yapıları gereği devlet mekanizmasına kıyasla daha hızlı ve daha çeviktir. İhmal edilmiş ya da gözden kaçmış noktalara ulaşma konusunda da aynı şekilde daha etkilidirler.
Gazze gibi büyük imtihan bölgelerinde —hem devletler, hem de “insanım” diyen herkes, özellikle de “ben Müslümanım” diyenler için— hayır kurumlarının on binlerce insana derman olduğunu bizzat gözlerimizle görmekteyiz.
Evet, sivil toplum kuruluşlarından olan bu hayır kurumları, Gazze gibi mağdur edilmiş pek çok acil durum bölgesinde, ellerindeki imkânlar ölçüsünde mağdurların yardımına koşmakta ve nice yaralı yüreğe az da olsa su serpilmektedir.
Gerçeği söylemek gerekirse, başımıza isteyerek veya istemeden geçmiş, getirilmiş idareciler yani devletler, görevlerini gereği gibi yerine getirseydi bugün İslam coğrafyasında ve Müslüman azınlıkların yaşadığı yerlerde bu kadar zulüm, yokluk, mağduriyet ve açlık yaşanmazdı.
İnfakın gerekliliğini anlatmaya gerek yok; zira okuyucuların büyük kısmının infakın öneminin farkında olduğunu ve bunu uyguladığını biliyorum.
O hâlde... Hatırlayalım Bakara Suresi 195. ayetteki büyük uyarıyı:
“Mallarınızı Allah yolunda harcayın ve kendinizi kendi ellerinizle tehlikeye atmayın. Bir de iyilik edin ve yaptığınızı güzel yapın. Doğrusu Allah, iyilik edenleri sever.”
Devletlerin kriz dönemlerinde yetersiz kaldığı, Müslümanların sorunlarını çözmediği veya çözemediği durumlarda, istisnasız olarak “ben insanım” diyen, özellikle de “ben Müslümanım” diyen herkese maddi bir sorumluluk düşmektedir.
Bugün İslam coğrafyasının neredeyse tamamında insanlar gündelik ihtiyaçlarını karşılamanın derdindeyken, başımızdaki “elbise giydirilmiş kütükler” bir yandan bu coğrafyanın zenginliklerini emperyalist ülkelere akıtırken, diğer yandan da ölçüsüz israfla tüketmektedirler.
Geçimimizi ne kadar zor kazanırsak kazanalım, imkânlarımız ölçüsünde —az veya çok— açlıkla boğuşan, yoksulluğa mahkûm edilmiş kriz bölgelerine ulaştırmak üzere bir pay ayırmak artık bir zorunluluktur. Evet, bu bir zorunluluktur.
Hiçbirimizin “devletler yapsın” ya da “zenginler yapsın” deme hakkı yoktur. Çünkü “Mallarınızı Allah yolunda harcayın ve kendinizi kendi ellerinizle tehlikeye atmayın” hitabı hepimize yöneliktir.
Müslümanların açlıktan öldüğü, bizim ise bunu her gün basın-yayın ve sosyal medya aracılığıyla gördüğümüz bir zamanda, mallarımızı Allah yolunda —imkânlarımız ölçüsünde, az ya da çok— düzenli olarak harcamamız, uyarıldığımız tehlikeden korunmamız için bir zorunluluktur.
Evet, sloganımız şu olmalıdır:
“Her Ay, Hayır Kurumlarına Bir Pay!”
Unutmamalıyız ki, dünya nimetlerinin cazibesi insanı ömrü boyunca oyalamaktan zevk alır. Kendimize sınır koymalı ve “Her ay, hayır kurumlarına; kriz bölgelerine ulaştırılmak üzere bir pay” demeyi artık bir tercih değil, bir sorumluluk haline getirmeliyiz.
Belki bu sayede Allah katında bir mazeretimiz olur.
Allah’a emanet olun.



