Afrika’da Fransa sonrası dönem kurumsallaşıyor mu?
Mali, Nijer ve Burkina Faso’nun öncülüğünde kurulan yeni askeri iş birliği, Sahel’de Fransa merkezli güvenlik düzeninin yerini alabilecek kurumsal bir alternatif iddiası taşıyor. Karşılıklı savunma ve ortak operasyon hedefiyle şekillenen bu yapı, Afrika’da güvenlik anlayışının köklü biçimde değiştiğine işaret ediyor.
Afrika'da uzun yıllar Fransız sömürgesi olarak kalan, bağımsızlıklarını kazandıktan sonra dahi Paris'in etkisinden kurutulamayan ülkelerde bir bir meydana gelen askeri darbeler, bölgedeki Fransız nufüzuna büyük darbeler indirdi.
Son olarak Mali, Nijer ve Burkina Faso’nun öncülüğünde kurulan Sahel Devletleri İttifakı (Alliance of Sahel States -AES), Afrika’da uzun süredir görülmeyen ölçekte kurumsal bir askeri iş birliği hamlesi olarak dikkat çekiyor. Üç ülkenin ortak savunma, ortak operasyon ve ortak güvenlik vizyonu etrafında birleşmesi, Sahel’de yalnızca geçici bir ittifakın değil, Fransa merkezli güvenlik düzenine alternatif olma iddiası taşıyan yeni bir yapının doğduğunu gösteriyor.

Afrika'da meydana gelen gelişmeler bölgedeki Fransız nüfuzunu birçok ülkede geriletti.
AES’in ilan ettiği karşılıklı savunma ilkesi ve ardından gelen konfederasyon kararı, bölgedeki askeri yönetimlerin güvenliği artık dış aktörlere devretmek istemediğinin açık bir ilanı niteliğinde. Bu adım, Sahel’de yıllardır uygulanan “dış destekli terörle mücadele” modelinin çöktüğü algısıyla birlikte okunuyor. Üç başkentten yükselen ortak mesaj net: “Güvenliği biz sağlayacağız, kararları biz alacağız.”
Bu askeri iş birliği hamlesi, yalnızca sahadaki terör tehdidine değil; aynı zamanda Fransa’nın bölgedeki tarihsel etkisine, Batı Afrika Devletleri Ekonomik Topluluğu’nun (Economic Community of West African States-ECOWAS) yaptırım ve baskı mekanizmalarına ve sömürge sonrası dönemin mirasına karşı da şekilleniyor.
Askeri iş birliği neden şimdi doğdu?
Sahel Devletleri İttifakı'nın merkezinde yer alan askeri iş birliği, bugün aniden ortaya çıkmış bir makenizma olarak görülmüyor. Aksine bölgede uzun süredir biriken güvenlik krizlerinin sonucu. Sahel kuşağı, son yıllarda silahlı grupların en hızlı yayıldığı bölgelerden biri hâline geldi. Uluslararası destekli operasyonlara rağmen şiddet gerilemedi, sınırlar daha geçirgen hâle geldi ve yerel orduların inisiyatif alanı daraldı.

Afrika'da Fransız karşıtı blok ilk defa askeri işbirliği tesis ediyor.
Bu tablo karşısında Mali, Nijer ve Burkina Faso yönetimleri, güvenliğin ulusal ordular arası koordinasyonla sağlanabileceği tezini öne çıkardı. AES’in ilan ettiği karşılıklı savunma ilkesi, herhangi bir üyeye yönelik saldırının tüm ittifaka yapılmış sayılması anlamına geliyor. Bu yaklaşım, Sahel tarihinde ilk kez kolektif savunma fikrinin bu kadar açık ve kurumsal biçimde dile getirilmesi açısından kritik.
Ayrıca ittifak, ortak askeri tatbikatlar, istihbarat paylaşımı ve sınır ötesi operasyonlarda koordinasyon hedefiyle ilerliyor. Bu yönüyle AES, “siyasi dayanışma” söyleminin ötesine geçerek fiili bir askeri mimari kurma arayışında.
Fransa ve eski güvenlik düzeni bu yapının neresinde duruyor?
AES’in askeri iş birliği iddiası, doğrudan Fransa’nın Sahel’deki tarihsel rolüyle bağlantılı. Mali, Nijer ve Burkina Faso, 20'inci yüzyıl boyunca Fransa’nın Batı Afrika’daki sömürge düzeninin parçasıydı. Bağımsızlık sonrası dönemde de Paris, askeri üsler, eğitim programları ve savunma anlaşmaları yoluyla bölgede belirleyici bir aktör olmaya devam etti.

Fransız karşıtı gösterilerde Rus bayrağı açıldı.
Ancak Sahel’de yükselen eleştiri şu noktada düğümlendi: Fransa varken güvenlik sağlanamadı. Terör saldırıları azalmadı, aksine daha geniş alanlara yayıldı. Bu durum, askeri yönetimlerin gözünde Fransa merkezli güvenlik mimarisinin meşruiyetini aşındırdı.
AES, bu nedenle bir askeri ittifak olmanın yanında, sömürge sonrası dönemin güvenlik reflekslerine karşı kurumsal bir itiraz olarak da şekillenen bir yapı. Paris’le yapılan savunma anlaşmalarının iptali ve Fransız askerlerinin ülkelerden çıkarılması, bu yeni askeri hattın ön şartı olarak görüldü.
ECOWAS: Sahel’de neden “eski düzenin kurumu” olarak görülüyor?
Sahel Devletleri İttifakı’nın (AES) ortaya çıkışı, yalnızca Fransa'dan kopuşu simgelemiyor. Batı Afrika Devletleri Ekonomik Topluluğu (Economic Community of West African States -ECOWAS) ile yaşanan derin gerilimle de doğrudan bağlantılı. ECOWAS, kâğıt üzerinde Batı Afrika ülkelerinin ekonomik entegrasyonu, serbest dolaşımı ve bölgesel istikrarı için kurulmuş bir yapı. Ancak Sahel’deki askeri yönetimler açısından ECOWAS, özellikle son yıllarda Fransa yanlısı statükonun siyasi aracı olarak algılanıyor.
Bu algının merkezinde, darbeler sonrası izlenen çizgi yer alıyor. Mali’de 2021, Burkina Faso’da 2022 ve Nijer’de 2023’te gerçekleşen darbelerin ardından ECOWAS, sert yaptırımlar uyguladı. Sınırların kapatılması, mali kaynakların dondurulması ve hatta askeri müdahale tehdidi gündeme geldi. Özellikle Nijer darbesi sonrası ECOWAS’ın “gerekirse güç kullanırız” açıklamaları, Sahel’de büyük bir kırılma yarattı. Bu süreçte Fransa’nın diplomatik ve siyasi olarak ECOWAS’ı müdahaleye teşvik eden bir tutum sergilediği yönündeki algı, askeri yönetimlerin ECOWAS’a bakışını daha da sertleştirdi.

ECOWAS, özellikle son yıllarda Fransa yanlısı statükonun siyasi aracı olarak algılanıyor.
Sahel başkentlerinde şu soru sıkça dillendirildi:
“Terörle mücadelede yıllardır başarısız olan düzeni korumak için mi askeri müdahale konuşuluyor?”
Bu sorgulama, ECOWAS’ın darbeler karşısındaki reflekslerinin, halk nezdinde “demokrasi savunusu”ndan çok eski güvenlik ve siyasi mimarinin korunması olarak okunmasına yol açtı. Mali, Nijer ve Burkina Faso yönetimleri, ECOWAS’ın darbeler karşısında seçici davrandığını, bazı ülkelerdeki anayasal ihlallere daha yumuşak tepki verilirken, Sahel’de askeri yönetimlere karşı sert ve hızlı yaptırım mekanizmalarının devreye sokulduğunu savundu.
Bu noktada Fransa’nın tarihsel ağırlığı tekrar devreye giriyor. Sahel ülkeleri, ECOWAS’ı doğrudan “Fransa’nın kurduğu bir örgüt” olarak görmese de, örgütün karar alma süreçlerinde Fransa’yla yakın ilişkili hükümetlerin etkisinin belirleyici olduğunu düşünüyor. Bu nedenle ECOWAS, Sahel’de “bölgesel bir kurum” olmaktan ziyade, sömürge sonrası düzenin siyasi reflekslerini taşıyan bir yapı olarak algılanıyor.
AES’in ECOWAS’tan ayrılma kararı da tam bu zeminde şekillendi. Bu adım,hem yaptırımlara tepki hem de “güvenliğimizi ve siyasi kaderimizi ECOWAS üzerinden belirlemeyeceğiz” mesajı olarak okunuyor. Sahel yönetimleri, askeri iş birliğini derinleştirirken, ECOWAS’ın müdahale ve yaptırım araçlarını etkisizleştirmeyi de hedefliyor.
Bugün gelinen noktada ECOWAS, Sahel’de artık hakem değil, taraf olmuş durumda. Bu durum, Batı Afrika’daki bölgesel mimarinin fiilen ikiye bölündüğüne işaret ediyor. Bir yanda Fransa’yla ve mevcut düzenle uyumlu kalan ülkeler, diğer yanda ise askeri iş birliği üzerinden yeni bir egemenlik hattı kurmaya çalışan Sahel bloğu.



