Avrupa camilerinde eski söylem yeni kuşaklara ulaşmıyor

Avrupa’daki Müslüman toplumlar arasında camilerin toplumsal meselelere tepkisiz kalması, dinî söylemin gerçeklikten uzaklaşmasına yol açıyor. Uzmanlar, Avrupa şartlarına uygun, dengeli ve yenilikçi bir söylem çağrısında bulunuyor.

Avrupa camilerinde eski söylem yeni kuşaklara ulaşmıyor

İşgalci İsrail’in son Gazze saldırısı sırasında Avrupa başkentlerinde Filistin’e destek için milyonların katıldığı protestolar düzenlenirken, bazı Avrupa ülkelerindeki camilerde genç Müslümanlara bu gösterilere katılmamaları yönünde telkinlerde bulunuldu. Bazı camiler ise doğrudan karşı çıkmasa da toplumsal duyarlılığı teşvik etmekten uzak kaldı.

Bu durum, Avrupa’daki Müslümanların dinî söylemiyle yaşadıkları gerçeklik arasındaki uçurumu yeniden gündeme getirdi. Avrupa’da 25 ila 30 milyon Müslüman yaşarken, artan çeşitlilikle birlikte dinî söylem hem kimliğin korunması hem de Avrupa toplumuna uyum sağlama arasında sıkışmış durumda.

Almanya Âlimler ve Davetçiler Birliği Başkanı Şeyh Taha Süleyman Âmir, Avrupa’daki dinî söylemin zaman içinde önemli değişimler geçirdiğini belirterek, “Camilerdeki söylem gelenekten yeniliğe, rastgelelikten bilimselliğe, kopukluktan toplumla bütünleşmeye yöneldi, ama hâlâ istenen noktaya ulaşamadı” dedi.

Âmir, bazı camilerin toplumsal konulardan uzak kaldığını, ancak bir kısmının da aktif biçimde sivil kurumlarla ve yardım kuruluşlarıyla iş birliği yaptığını söyledi. Avrupa’daki camilerin çoğunun devlet desteği olmadan kendi imkânlarıyla ayakta durduğunu, bu nedenle toplumsal barışın ve ruhsal dengenin tesisinde büyük rol oynadıklarını vurguladı.

Ancak birçok şehirde hâlâ “ithal söylem” hâkim. Kahire veya Riyad’da verilen vaazlar neredeyse aynı biçimde Berlin ya da Paris’te de tekrar ediliyor. Bu da, Avrupa’nın kültürel ve hukuki gerçekliğine uyum sağlamayan bir dinî dil yaratıyor.

Birçok imamın Avrupa gerçekliğini tanımadığını, iletişim ve tartışma becerilerinden yoksun olduğunu belirten uzmanlar, bu durumun genç Müslümanlarda dinden uzaklaşma, sekülerleşme ve kimlik kaybına yol açtığını ifade ediyor.

“Yenilenen bir dinî dil şart”

Âmir, Avrupa Fetva Meclisi ve diğer İslami kurumların son 30 yılda “dar fıkıh kalıplarını” kırmak için önemli adımlar attığını belirtti. Örneğin, Müslümanların siyasi katılımı gibi konularda yeni yaklaşımlar geliştirildi.

Âmir’e göre, Avrupa’daki dinî söylem artık rahmet, kimlik, açıklık ve aileyi koruma ilkeleri üzerine kurulmalı. Bu da ancak Avrupa doğumlu, kültürel olarak iki dünyayı tanıyan imamlarla mümkün.

“Ne kopukluk ne çözülme”

Avrupa’daki Müslümanların artık göçmen değil, kalıcı vatandaşlar olduğunu vurgulayan uzmanlar, “İslam kimliğini korurken topluma entegre olmayı” hedefleyen dengeli bir söylemin şart olduğunu belirtiyor.

Âmir, Avrupa’daki dinî kurumların uzun tecrübeler sonucu daha olgunlaştığını ve artık “gönüllülükten profesyonelliğe geçiş sürecinde” olduklarını ifade etti. Fetva konseylerinin ve eğitim kurumlarının, dinî söylemi akılcı bir çizgiye yönlendirmede büyük katkı sağladığını söyledi.

Avrupa’daki camilerdeki dinî söylem, birçok yerde hâlâ Müslümanların yaşadığı gerçeklikten kopuk. Ancak artan farkındalık ve kurumsal çabalar, bu söylemin yenilenmesi için umut veriyor.