Sessiz ilhak: İşgalci İsrail Batı Şeria’yı adım adım yutuyor
İşgalci İsrail, Batı Şeria’da resmî ilan olmadan yürüttüğü “sessiz ilhak” planıyla bölgeyi tamamen kontrol altına alıyor. Altyapı, yasalar ve güvenlik politikaları aracılığıyla Filistin haritası yeniden çizilirken, uluslararası toplum sessiz kalıyor.
İşgalci İsrail, Batı Şeria’daki en tehlikeli yerleşim projelerini hızla hayata geçirerek bölgenin fiili ilhakını adım adım gerçekleştiriyor. Siyasi, hukuki ve güvenlik mekanizmalarıyla yürütülen bu süreç, Filistin’in coğrafi ve demografik yapısını tamamen yeniden şekillendirmeyi hedefliyor. Gazze ve Lübnan’daki saldırılara odaklanan dünyanın gözleri önünde ise “sessiz bir ilhak” politikası ilerliyor.
Başbakan Binyamin Netanyahu liderliğindeki işgalci İsrail hükümeti, başarısız “Yüzyılın Anlaşması”nın ardından yeni bir strateji izliyor. Bu strateji, Batı Şeria’daki Yahudi yerleşimlerini işgalci İsrail’in idari ve güvenlik sistemine tamamen entegre etmeye dayanıyor. Böylece yerleşimler artık fiilen işgalci İsrail’in bir parçası olarak yönetiliyor.
Uzmanlar, bu süreci “sürünerek ilerleyen bir ilhak” olarak tanımlıyor. Resmî bir ilan yapılmadan, yasalar, bütçeler ve altyapı projeleri aracılığıyla işgalci İsrail egemenliği kalıcı hale getiriliyor. İnsan hakları kuruluşlarına göre Batı Şeria’daki yerleşimci sayısı 500 bini aştı; işgalci İsrail’in hedefi bu sayıyı beş yıl içinde ikiye katlamak.
Altyapıyla Gelen İlhak
İşgalci İsrail, “sessiz ilhakın” en etkili aracı olarak altyapı projelerini kullanıyor. 250 kilometreyi aşan yeni yol ağlarıyla Filistin köyleri birbirinden koparılırken, “Maale Adumim”, “Ariel” ve “Gush Etzion” gibi büyük yerleşimler işgalci İsrail iç hatlarına bağlanıyor. Bu strateji, Filistin topraklarını parçalayarak özerklikten yoksun küçük bölgeler haline getiriyor.
Uzmanlara göre bu durum, Oslo Anlaşması’ndan daha tehlikeli, tek taraflı bir “Oslo 2.0” modelinin fiili olarak uygulanması anlamına geliyor.
Baskı, Tutuklamalar ve Amerikan Desteği
İşgalci İsrail ordusu yıl başından bu yana 9 binden fazla baskın düzenledi. Jenin, Nablus ve Tulkerem’de yüzlerce Filistinli tutuklandı. Hak örgütleri, bu yılın İkinci İntifada’dan bu yana en kanlı dönem olduğunu bildiriyor. Knesset’teki aşırı sağ partiler ise yerleşimcilere tam vatandaşlık hakkı tanıyan yasalar üzerinde çalışıyor — bu da Batı Şeria’da kurumsal bir apartheid rejimini pekiştiriyor.
Washington yönetimi ise bu politikaya sessiz kalmakla kalmıyor, dolaylı olarak destek veriyor. ABD’nin işgalci İsrail ordusuna sağladığı yıllık 1,2 milyar dolarlık yardımın büyük kısmı Batı Şeria’daki güvenlik altyapısına harcanıyor.
Bölgesel Boyut ve Direniş
İlhakın hedefi yalnızca Filistin değil; işgalci İsrail, Batı Şeria’yı Akdeniz’den Ürdün ve Körfez’e uzanan ticaret ve enerji koridorlarının merkezine dönüştürmek istiyor. Böylece Filistin toprakları, “Yeni Ortadoğu” adı altında işgalci İsrail ekonomisine eklemlenmiş bir alan haline getiriliyor.
Filistin Yönetimi bu gelişmelere karşı etkisiz kalırken, Jenin, Nablus ve Tulkerem’deki direniş hücreleri “Batı Şeria teslim olmayacak” mesajı veriyor. Uzmanlara göre artan bireysel saldırılar ve direniş eylemleri, ilhak planlarına karşı doğal bir tepki.



